Park Camii
  MÜSLÜMAN OLMAK NEYİ GEREKTİRİR?
 

C. MÜSLÜMAN OLMAK NEYİ GEREKTİRİR?



a. Giriş

Müslüman, zaman zaman düşünmeli ve kendine sormalı “ben Müslüman mıyım?” Eğer “Evet, Müslüman’ım” cevabını verebilirse, o zaman da ikinci soruyu sormalı “Müslüman olmam neyi gerektirir?” demeli ve ona göre yaşayıp, ona göre hareket etmelidir.

Rabbimize şükürler olsun bizi Müslümanlar olarak seçmiş, hidayet nasip ederek, İslam’la şereflendirmiş ve bize “Müslüman” adını vermiş. Yoksa bugün biz de günahkârlar gibi, isyankârlar gibi olabilirdik.

Madem ki Rabbimiz bize iman, İslam nasip etmiş, o halde İslam neyi emrediyorsa ve neyi yasaklıyorsa, ona göre hareket etmeliyiz. İnandığımız dini yaşamalıyız. İnanmanın gereği ne ise onu yapmalıyız. Sözde değil özde Müslüman olmalıyız. İslam’ın şartlarını yerine getirmeden “Müslüman’ım” demek, kuru bir sözden ibarettir. Eğer Müslümanlık lafla olsaydı, münafık da Müslüman olduğunu söylüyor; o da o zaman Müslüman olurdu.

İslam’dan uzak bir hayat yaşanırsa, nüfus cüzdanında “Müslüman” yazması da kimseyi kurtarmaz. Ayrıca bize Müslüman denmesi de, Müslüman olmamız için yeterli değildir.

Herkes kendine sorsun:

- Gerçekten Müslüman mıyız?

- Müslüman olmam neyi gerektirir? Desin, yaptıklarına yapmadıklarına bakıp cevabını versin.

Eğer eksiğimiz varsa tamamlamalıyız. Eğer yanlış yapıyorsak yanlışımızı düzeltmeliyiz, kendimizi aldatmaktan vazgeçmeliyiz.

Cenab–ı Allah Kur’an-da şöyle buyuruyor:

- “Allah uğrunda hakkını vererek cihad edin. O sizi seçti. Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; o daha önceki kitaplarda ve Kur’an-da size “Müslüman” adını verdi. Öyle ise namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O sizin Mevlanızdır; o ne güzel yardımcıdır.” (Hac suresi: 78)

İslam’da insan tabiatına aykırı düşen ve fıtratını zorlayan hiçbir emir ve yasak yoktur. İslam, hayat dinidir.

Bir de “Müslüman derler” endişesini taşımaya da gerek yoktur. Yoksa kurtulamayız.



b. Nasıl iman etmek gerekir:

İman, kalp ile tasdik, dil ile ikrardır. İmanını kalbinde gizleyen Müslüman sayılırsa da imanını söz, davranış ve amel ile ortaya koymayan Müslüman olarak hükmedilmez.

Kur’an-da sık sık “iman edenler ve Salih amel işleyenler” ifadesi yer alır.

Peygamber efendimiz de: “Camide gördüğünüzün iyiliğine şahadet edin” buyurur.

Amelsiz iman kurtuluş için yeterli olmaz. Asr suresinde bütün insanların zararda olduğu bildiriliyor, ancak iman eden ve iyi işler yapanların zararda olmadığı haber veriliyor.



İmanın geçerli olabilmesi için:

1.İman esaslarına noksansız inanılmalıdır.

2. İtikat düzgün almalıdır.

3. İmanda sabit olunmalıdır.

4.Allah’ın azabından korkulurken, rahmetinden de ümit kesilmemelidir.

5. Can boğaza gelmeden iman edilmelidir. (Firavun ölümü hissedince, iman etti ama geç kalmıştı.)

6. Müslüman kalabilmek için küfre götüren hallerden kaçınılmalıdır.

7. Dinin emirlerinden herhangi biri inkar edilmemelidir. Bir yasak da inkar edilmemelidir.

8. İman sahipleri küfürle itham edilmemelidir. Yoksa geri döner.

9. Bid’at işlenmemelidir. Bid’at işleyenin ameli kabul olmaz.

10. Hiçbir günah küçük görülmemelidir. Çünkü her günah kalbi karartır. Ayrıca her günahta küfre giden bir yol vardır.

11. Sadece “inandım” demekle olmaz. İmanın gereği yapılmayınca iman kalbe inmez. Hayata yansımayınca da tat vermez.

Peygamber (as) şöyle buyurur:

- ‘İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, iman: 93)

- “Müslüman, elinden dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir.”

- “Allah’ı Rab; İslam’ı din, Muhammed’i peygamber olarak benimseyip onlardan razı olan imanın tadını tatmış olur.”

Sonuç olarak; iman, şüpheden uzak olmalı ve amellerle korunmalıdır.



c. Allah’ın İslam’dan başka bir dine razı olmadığını bilmek gerekir.

Kur’an-da şöyle buyrulur:

- “İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden kimin sözü daha güzeldir?” (Fussılat: 33)

- “Sizin için din olarak İslam’ı seçtim.” (Miada: 3)

- “Allah nezdinde hak din İslam’dır.” (Al–i İmran: 19)

- “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek, ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al –i İmran: 85)

- “Size “Müslüman” adını koydum.” (Hac: 78)

Bu ayetlere göre İslam’dan başka bir dinin Allah yanında hiçbir değeri yoktur. Allah bizden İslam’ı istiyor. Onun için “Müslüman’ım elhamdülillah” demekten başka çaremiz yoktur. Böyle diyemezsek, “Hıristiyan olsaydık biz de kalkınırdık” diyen zavallılardan olurduk. Hıristiyanlıkta sünnet olmanın olmadığını öğrenen “Keşke ben de Hıristiyan olsaydım” diyen zavallı çocuk gibi olurduk.

İslamsız bir yere varamayız. Eğer İslam’ı önümüze alırsak Allah bizi yüceltecektir. İslam’ı arkamıza alırsak, onu hayat dini yapmazsak, Allah bizi alçaltacaktır.

İslam’ı din olarak seçmezsek; O’na uymazsak, öğrenmez ve öğretmezsek, İslam’ın bize ne faydası olacaktır?

Peygamber (as) şöyle buyuruyor:

- “Müslüman, kendisine bakıldığında Allah’ı hatırlatan kimsedir.” (İbn –i mace, Zuhd: 4)

- “Her işin aslı (başı) İslam’dır.” (Tirmizi, iman:

- “Sözlerin en güzeli Allah’ın kitabı Kur’an-dır. Yolların en doğrusu Muhammed’in yoludur.” (Müslim, cuma: 43)

- “Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı ve peygamber olarak Muhammed’i seçip beğendim” diyen kimse cenneti hak etmiştir. (Ebu Davut, Vitir: 26)

- “Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan ve peygamber olarak Muhammet’ten razı olan ve onlarla yetinen kimse, imanın tadını tatmıştır.” (Müslim, imare: 116)

İslam son dindir, kıyamet dinidir. Önceki dinlerin hükmünü kaldırmıştır. Kıyamete kadar da İslam’dan başka bir din gelmeyecektir. İslam’ın gönderilmesinden sonra insanlık İslam’dan sorumlu tutulmuştur. Kıyamet günü de İslam’dan sorumlu tutulacaktır.



Yalnız Allah’a kul olmak gerekir:

İnsanın kendini yaratan, yaşatan, öldürecek ve sonra da diriltip hesaba çekecek olan Allah’a kulluk etmesi gerekir.

Bir kutsi hadiste Cenab –ı Allah şöyle buyuruyor:

- “İnsanları ben yaratıyorum, fakat onlar benden başkasına kulluk ediyorlar. Onları ben rızıklandırıyorum, fakat benden başkasına şükrediyorlar.”



Kur’an-da şöyle buyuruyor:

- “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)

Peygamber (as) şöyle buyurmuştur:

- “Bir zaman gelecek ümmetim beş şeyi sevip beş şeyi unutacaktır:

1. Dünyayı sevip, ahireti unutacaklar.

2. Hayatı sevip, ölümü unutacaklar.

3. Sarayları, köşkleri sevip, kabirleri unutacaklar.

4. Malı sevip hesabı unutacaklar.

5. Yaratılmışları sevip, yaratan Allah’ı unutacaklar.

İnsan, unutan ve isyan eden bir varlıktır. Bugüne kadar bir çok insan Allah’a isyan etmiş ve helak olmuştur.

Allah a imandan sonra Allah’a kulluk göreviyle görevlendirilen insan, hayatını Allah’a kullukla şekillendirmezse, Allah’ın korumasından çıkar. Allah da onu kulluk defterinden siler, artık o hayatının sonuna kadar kendini ilgilendirmeyen şeylerle, boş ve manasız işlerle uğraşır durur.

Kulluk, hakimiyetin sadece Allah’ın olduğunu bilmektir. Mülkün yalnız Allah’a ait olduğunu bilmektir.

Kulluk, Allah’tan razı ve o’na teslim olmakla olur. Allah’tan razı olmadan Allah kuldan razı olmaz.

Keramet havada uçmak, denizde yürümek değildir. Bunu kuşlar ve balıklar da yapar. Öyleyse keramet nedir? Keramet, yüce Allah’a kul olmaktır.

Kul, imanı bir lütuf bilmelidir. İman Allah’ın bir lütfudur. Kul, amelsiz imandan, kafire benzemekten korkmalıdır. İman, teslimiyeti ve kulluğu gerektirir. Kur’an-da:

- “İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat veren var ya onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmezler.” (Bakara: 277) buyrulur.

Emekli bir Müslüman, arkadaşı ile beraber İngiltere’de bir ev kiralıyorlar. Bir ay kadar sonra ev sahibi kapıyı çalıyor ve soruyor:

- Siz hangi dine mensupsunuz?

- Müslümanız!

- Peki ama sizin dininizde hiç ibadet yok mu?

- Nasıl yani?

- Sadece Müslümanız demekten mi ibaret dininiz?

- …..

- Bakın biz her Pazar kiliseye gideriz. Siz niye hiç camiye gitmiyorsunuz? Sizin dininizin hiç mi emri yok?

Bu sorularla kendine gelen Müslüman diyor ki: “O günden sonra namaza başladım.”

Bir zamanlar kulak misafiri olmuştum. Adam birine:

- Sen huzur istiyorsan ibadetlere sarıl, hazırlan hacca git, vasiyetini hazırla, vb.

Orada dinleyenlerden biri:

- Sen bunları yaptın mı?

Adam bir az düşündü, şaşırmış hali ile:

- Ben söyleyiciyim, cevabını verdi.

Okuyucu olmak, dinleyici olmak ve sadece söyleyici olmak insanı kurtarmaz. Yaşayan ve yaşatan olmak gerekir.



e. İbadette ciddi olmak gerekir.

Maun suresinde Cenab –ı Allah: “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yaparlar, hayra da mani olurlar” buyurarak bizi uyarıyor.

İslam’ın şartları vardır. “Müslüman’ım” diyen kimse, o şartları en güzel şekilde, Allah’ın razı olup kabul edebileceği bir şekilde yerine getirmesi gerekir.

İbadetler Allah’ın emirleridir. Bizim de kulluk görevimizdir. Allah’a kulluk görevini yerine getiremeyen nefsine kul olur, şeytana kul olur, dünyaya kul olur.

İbadet nasıl olmalıdır?

- İbadete riya karışmamalı, yalnız Allah için olmalıdır.

- İbadetlerden dünyalık beklenmez.

- İbadette devamlılık esastır.

- İbadete vesvese karıştırılmaz.

- İbadet geciktirilmez. Farzlar vacipler, sünnetler ve nafileler sırasıyla yapılır ve hiç biri terk edilmez.

İslam’da her emir ve her güzel olan şey, faydalı olan şey ibadettir. Onun için ibadetlerimizin hangisine daha çok sevap verileceğini bilemediğimiz için ibadetlerin her çeşidini yapmalıyız.

İbadetin bir çok faydaları vardır. Belçikalı Prof. Dr. Muynck; 980 Türk, 851 Faslı üzerinde araştırma yapmış, araştırmasının sonunda: “Dindarlık ömrü uzatıyor. Dindar Müslümanlar daha uzun yaşıyor. Ayrıca Allah’a olan inanç ve ibadet ruh hastalıklarını azaltıyor” demiştir. (09/08/2000. Yeni Şafak Gazetesi.)

İnançlı bilim adamları bunamamak için şu çareleri sıralamışlardır:

- Cemaat içinde olmak,

- Namaz kılmak,

- Zikretmek

- Kur’an okumak.”

Hayatı boyunca ibadet eden, strese düşmez ve fazla yıpranmaz. Onun bu farklılığı “İbadet dirisi” sözü ile ifade edilir.

İsveç ordusundan üst rütbeli bir subay Müslüman olur. Bir basın organına İslam’ın güzelliklerini anlatırken: “Namaz, hayatıma hayat kattı” demiştir.

ABD’de öğrencilerin suç işlemelerini önlemek için öğrencilere dini çağrıda bulunmuş, onlara üzerinde dini tavsiyeler bulunan kitap kılıfları dağıtılmıştır. (18/08/2000. Zaman)

İnsanın maddi ve manevi yararına olan her ibadet, insan yararına emredilmiştir. Hayatta insanın ne kadar yaşadığı önemli değildir. Neler yaptığı, nasıl yaşadığı önemlidir. Hz. Ebu Bekir (ra) Hz. Peygambere sormuş:

- En hayırlı Müslüman kimdir?

- Ömrü uzun, ameli güzel olandır, cevabını almış. Tekrar:

- Enşer Mü’min kimdir? diye sormuş

- Ömrü uzun, ameli kötü olandır. (Tirmizi, Zühd:21) cevabını almıştır.



f. Müslüman olarak peygamber (as)ın sünnetine uymamız gerekir:

Peygambere uymayı Kur’an emrediyor. Bu konuda:

- “Kim Allah’a ve peygamberine başkaldırır ve yasaklarını aşarsa, onu temelli kalacağı cehenneme sokarız. Alçaltıcı azab onadır.” (Nisa: 14)

- “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80)

- “Allah’a ve peygamberine itaat edenler, kurtuluşa erenlerdir.” (Ahzab: 71)

- “Ey iman edenler! Allah’a ve peygamberine itaat edin ki işlerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed: 33) buyrularak peygambere uymayanların sonlarının kötü olduğu, peygambere itaatin Allah’a itaat olduğu, peygambere uymayanların amellerinin boşa gideceği ve uyanlarında kurtulacağı bildirilmiştir.

Sünnetsiz ümmet olunmaz. Peygamber şefaatinden istifade edilmez. Sünnet olmadan Kur’an anlaşılmaz. Sünnet olmadan İslam’ın emirleri yerine getirilemez. Bir ibadetin nasıl, ne zaman, ne kadar yapılacağı peygamberden öğrenilir.

Peygamber (as)ın hayatının sonlarına doğru ümmetine vasiyetlerden biri de şu olmuştur: “Kur’an ve sünnete uyarsanız, hiç yolunuzu sapıtmazsınız.”

Peygamber (as)ın bir de müjdesi vardır: “Ortalığın bozulduğu (sünnetsizlerin çoğaldığı) bir zamanda sünnetime uyana yüz şehit sevabı vardır.”

Müslüman, peygamberine uyar, nasipsizlerden olmaz.



g. Ahlakımızda Müslüman olmalıyız.

Müslüman özü sözü doğru, güvenilir kimse olarak tanınıp bilinmelidir. Çünkü onun peygamberi güvenilir Muhammed olarak tanınmış, onu gören “bu yüz yalan söylemez” demiştir.

Müslüman olmanın manası, başta küfrü ve ahlaksızlıkları terk ederek âlemlerin Rabbine teslimiyettir.

Ahlaksızlıklarla ibadet olmaz. Ahlaksızlıklarla Müslümanlık olmaz. Müslüman elinden, dilinden başkalarının emin olduğu kimse olarak tarif edilmiştir.

İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olan kimse olduğu bildirilmiştir.

Müslüman haya sahibidir. Çünkü haya imandandır. Kur’an-da şöyle ifade edilir:

- “Rahmanın has kulları onlardır ki; yer yüzünde tevazu ile yürürler. Kendini bilmez kişiler onlara laf attığında incitmeksizin “selam” derler geçerler. Geceleri rablerine kıyam durarak, secde ederek geçirirler.” (Furkan: 63 – 64)

Ahlaksız Müslüman düşünülemez. Şair şöyle der:

- “Edep iledir Kemal –i âdem,

Edep iledir nimaz –ı âlem,

Edep bir taç imiş Hüdadan,

Giy o tacı emin ol her beladan.”



h. Hayatımızı Müslüman’ca yaşamalıyız.

Kur’an, doğru yolu gösteren Allah’ın kullarına mutluluk mesajıdır.

Kur’an-ın davetleri, hayat verici davetlerdir.

Cahiliye döneminde Allah’ın ve resulünün davetlerine uyanlar, altın çağ yaşamış, her türlü ahlaksızlıktan kurtularak cennetlik olmuşlardır.

Hayat anlayışımız, İslam’ın emrettiği gibi yarınları içine alan ve ahirete uzanan bir anlayış olursa, hesaplar günlük yapılmazsa ve hesaplarda dünya ile beraber ahiret de olursa, biz niye mutlu olmayalım?

Müslüman’ın günlük hayatında bazı ilkeler olmalıdır.

Mesela;

- Her akşam günlük muhasebe yapmalıdır. Hataları için acil dönüş yapmalı ve tevbe etmelidir. Hak geçti zannı varsa helalleşmelidir. Eksik bırakılan bir şey varsa tamamlanmalıdır.

- Ölüm asla unutulmamalıdır. Her şey sadece dünya için değil, ahirete de uygun olmalıdır.

- Peygamber (as) her konuda rehber edinilmelidir.

- İslam’a ve Müslümanlara laf getirilmemelidir.

- Her şeyin hesabının verileceği unutulmamalıdır.

- Her an Allah’ı görüyormuş gibi yaşanmalı ve Allah’ın sevdiği kul haline gelmek için çalışılmalıdır.

- Bütün hesapların üzerinde Allah’ın hesabının olduğu unutulmamalıdır.

- Kazancın, yenilip içilenin helalden olmasına dikkat edilmelidir. Haram şeylerden ve şüpheli şeylerden ateşten kaçıldığı gibi kaçılmalıdır.

- İbadetler asla terk edilmemeli ve geciktirilmemelidir.

- Hayat güzel yaşanmalıdır. Çünkü hayatı güzel olanın ölümü güzel olur. Ölümü güzel olanın ahireti güzel olur.

- Hayatı en güzel Kur’an güzelleştirir. Onun için Kur’an hayatımızın neresinde ona bakmalıyız. Kur’an sadece okuyalım sevap kazanalım ve ölülerimize okuyalım diye okunmaz. Kur’an-ın emir ve yasaklarını hayata geçirmeden Kur’an fayda vermez. Faizle ilgili ayeti okuyup faiz yiyeceğiz, namazla ilgili ayeti okuyacağız namaz kılmayacağız, örtünme ile ilgili bir ayeti okuyacağız örtünmeyeceğiz, nasıl Kur’an okumak bu? Kur’an okuyan hayatını Kur’an-a göre düzenlemeyecek, nasıl Müslümanlık bu?

Böyleleri için “Peygamber der ki: Ey Rabbim! Ümmetimden bazıları Kur’an-ı büsbütün terk ettiler. Onu gözden ve hayattan çıkardılar.” Diye şikayet edecektir. (Furkan: 30)

Kur’an, yaşama ortamından uzak tutuluyor. Okunsun, yaşanmasın isteniyor. Tartışıyoruz yaşamıyoruz. İnandığımızı söylüyoruz, hayatımızda yer vermiyoruz. Kur’an sadece rafları, dolapları süsleyen kitap olmamalı, okunup yaşanan kitap olmalıdır.

Bir kardeşimiz altın yaldızlı Kur’an aldığını övünerek anlatıyordu. Sordum: “Kur’an okumasını bilir misin? “Vaktim olmadı, öğrenemedim” cevabını verdi.

Kur’an hayatımızda olmazsa, Kur’an bize şifa olmaz. Kur’an bize şefaat etmez. Kur’an bize fayda vermez.

Allah soracak:

-Benim talimatıma uydun mu?

- Mektubumu ne yaptın, isteklerimi yerine getirdin mi? Diyecek.

Bu soruya ne cevap vereceğiz?...



i. Aile hayatımızda Müslüman olmalıyız.

Evlilik, Allah’ın emri, peygamberimizin sünnetidir. Buna göre evlenilecektir. Allah’ın emri olduğu için peygamberin sünneti olduğu için evlenilecektir.

Kur’an-da: “O kullar: “Rabbimiz! Bize gözümüzün nuru eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl” derler.” (Furkan: 74) buyrulmuş ve

- “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim: 6)

- “Ailene namazı ermek. Kendinde ona sabırla devam et.” (Taha: 32) emri verilmiştir.

Buna göre hayırlı kimselerle evlenilecektir. Hayırlı nesiller yetiştirilecektir. Bundan başka:

- Evde kaba, kırıcı olunmayacak, dövülüp sövülmeyecektir.

- Ev günah evi, Allah’a isyan evi olmamalıdır.

- Ev kabir gibi manen ölmüş, ahlaken iflas etmiş kimselerin eğleştiği yer olmamalıdır.

- Ev, cinlerin, şeytanların barındığı, yiyip içtiği yer olmamalıdır.

- Ev Allah’ın rahmetinin yağdığı huzur yeri olmalıdır. İslam’ı yaşamayanların üzerine ve İslam’ın olmadığı mekanlara Allah’ın rahmeti yağmaz.



I. İslam’a niyet etmeliyiz.

İslam bize ne diyor?

- “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” diyor. (Hud: 112)

Ben bu emri nasıl anlıyorum? Menfaatime zarar verse de doğru, dürüst olabiliyor muyum?

- “İyilerle beraber ol!” (tevbe: 119) diyor.

Ben kiminleyim? Kimi niçin dost, arkadaş seçiyorum?

- “Vay o namaz kılanların haline ki, onlar kıldıkları namazı ciddiye almazlar, kıldıkları namazdan habersizdirler.” (Maun: 5) diyor.

Acaba benim namazımda mı böyle? Seccadenin üzerine çıkmaya hazır mıyım? Namaz için gereken temizliğim var mı? Allah’ın huzuruna çıktığımın farkında mıyım?

- Namazda: “Rabbim ancak sana kulluk ederiz. Yalnız senden yardım isteriz.” (Fatiha: 5) derken gerçekten doğru mu söylüyoruz? Nefsimizi aşabildik mi? Dünyayı ne yaptık, şeytanı ne yaptık? Yardım isterken gerçekten Allah’tan mı istiyoruz yoksa fanilerden mi? Yoksa başka tanrılar mı edindik, gavslar mı bulduk, onun bunun himmetine mi sığındık.

- “Allah rızası için niyet ettim” derken gerçekten mi? “Ameller niyete göredir” buyrulmuş.

Eğer niyetimizde, samimiyetimizde bir noksanlık varsa, yeniden “Niyet ettim İslam’a!” diyerek İslam’a yönelmeliyiz.

Peygamber (as): “İslam önceki günahları siler süpürür” buyurmuştur.

Günahlardan hicret de geçmişi arındırır.

Allah Resulü, insanları İslam’a davet ederken “Müslüman ol kurtul”! ifadelerini kullanmıştır.

İslam’ın elinde erimeyenin, İslam elinde kar gibi erir.

Her Müslüman İslam’ı temsil etmeli, İslam’la güzelleşmelidir. İslam’ı sevmeyen başkalarına İslam’ı sevdiremez.

Hz. Ömer (ra) yardımcısına:

- “Beni beğeniyor musun? der.

- “Evet” cevabını alınca da:

- Benim bu halim İslam’dandır, gel Müslüman ol!” demiştir.

Bize bakan acaba neyi hatırlıyor?...

Kısaca İslam bizden ne istiyor?

- Hep birlikte İslam’a sarılın… Ateş çukurunun kenarında yürür gibi yürüyün, yolları sırattan geçer gibi geçin diyor. (Al–i İmran: 103)

- “İpliği iyice büküp de sonra bırakıveren gibi olmayın” diyor. (Nahl: 92)

- “Rabbim Allah’tır dedikten sonra dosdoğru ol” diyor. (Fussılat: 30)

- İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir? diyor (Fussılat: 33)

- “Rabbim Allah’tır” deyip dosdoğru yaşayanlara korku yoktur. Onlar üzülmeyecektir. Onlar cennetliktir, diyor. (Ahlaf: 13)

- Şayet doğru yolda gitselerdi, kendilerine bol bol verilirdi. Rabbinin zikrinden yüz çeviren git gide artan çetin azaba uğrar” diyor. (Cin: 16 – 17)

- “Ey insanlar! Kendinize dikkat edin. Siz doğru yolda olduğunuz müddetçe, sapıklar size asla zarar veremezler.” Diyor. (Miada: 105)

İslam, bizden çok şey istemiyor. Haydi öyleyse yeniden “İslam” diyelim, İslam’a niyet edelim.



j. Allah yolunun davetçisi olmalıyız.

İnsanın kendini kurtarması yetmez, etrafından da sorumludur.

İnanmayanlar, inançsızlıkları uğruna mallarını harcarken gece gündüz çalışırken, Müslüman’a yerinde oturmak hiçbir şey yapmamak yakışmaz.

Kur’anda şöyle ifade ediliyor: “Şüphesiz ki inkâr edenler, mallarını insanları Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar.” (Enfal: 36)

İnançsız, af beklemez, şefaat beklemez, cennet beklemez.

Allah onları şöyle uyarıyor: “Gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Al –i İmran: 99)

Müslüman’ın da görevi vardır. Müslüman, İslam’ı yaşayacak ve tebliğ edecektir. Allah resulü şöyle der: “Söyleme yap!” Müslüman kimliği taşıyan güzel insanların İslam’ı yaşamalarını istiyor. İslam’ı yaşamak ve yaşanmasını sağlamak için örnek olmak dini bir görevdir.

Allah şöyle buyuruyor:

-“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al –i İmran: 104)

Bir başka ayette de:

- “İnsanları Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir.” (Fussılat: 33)

tebliğ görevi Müslüman’ın vazgeçilmez görevidir. Müslüman olmanın gereğidir. Müslüman’a oturak olmak, pasif davranmak, pısırık olmak yakışmaz.

Her Müslüman kendine sormalıdır:

- Bugüne kadar kimi hayra çağırdım, kimi kötülükten alıkoydum, kimi Allah yoluna davet ettim, hidayetine sebep oldum?

- Acaba benim ihmalim ve kötü halim yüzünden bir kötülük yayılma ve yaşama imkanı mı buldu? demelidir.



k. Nefse hakimiyet gerekir:

Nefis daima kötülüğü ister, her zaman kötü şeyleri emreder, insanın aleyhine iş yapar.

Müslüman nefsine bir şeyler anlatmalıdır. Nefisle mücadelede nefsin esaretinden kurtulup nefse hakimiyeti gerçekleştirmelidir. Yoksa nefis ona hakim olacaktır.

Nefse yenik düşüp helak olmamak için nefisle arasını bulmalıdır. Onunla anlaşma yapmalıdır. Nefsine sormalıdır.

- Nefsim, nedir bu arzu ve isteklerin?

- Dünyada mahcup olmak, pişmanlık duymak ister misin?

- Nefsim, acılı bir ölüm ister misin?

- Nefsim, kıyamete kadar dar, karanlık ve sıkıntılı bir kabir hayatına razı mısın?

- Nefsim, sırattan düşüp, cehenneme boylamak mı istiyorsun?

- Nefsim, mahşer günü rezil, zelil olup pişman mı olmak istiyorsun?

Bu soruları tekrar tekrar sormalıdır. Bakalım ne cevap verecek? Ne diyecek?







l. Şeytanın tuzağına düşmemek gerekir.

Şeytan insanı aldatmak için yeminlidir. İnsanı aldatır, kandırır ve kanına girer de karşısına geçip kıs kıs güler. Atalarımız: “Şeytan insanı aldatır ama suyunu ısıtıvermez” demişlerdir.

Şeytana aldanan kul, kıyamet gününde “Şeytan beni aldattı” deyince, Allah ona: “Aldanmasaydın, sen hiç Kur’an okumadın mı? Ben şeytana kanmayın, şeytanın ayak izlerini takip etmeyin, demedim mi? Şeytanın düşmanın olduğu konusunda uyarmadım mı? Diyecektir.

Şeytan, daha var, daha gençsin, sonra yaparsın gibi telkinlerle insanı Allah yolundan alıkoyar. Malı sevdirir, çalışmak da ibadettir, senin ibadet etmeye vaktin mi var? Der. Günahları, haramları cazip gösterir. Ciddi konularda vesvese verir. İnsanı isyan ettirir, günaha sokar. İyi ve güzel şeylerden uzaklaştırır.

Şeytan insana “Sen şusun, sen busun” der, gururlandırır. Sen büyüksün der, şımartır. İnsana “Ben” dedirtir. “Ben yaptım, ben ettim” dedirtir.

Müslüman bunları bilmeli şeytanın tuzağına düşmemelidir.

Şeytanın bir hüneri de insanın kulağına kötü şeyler fısıldar. Kötü düşündürür. Kur’an’da: “Şeytan insana “inkar et” der, insan inkar edince de, ben senden uzağım. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der” (Haşr: 16) buyrularak inkar telkin ettiği bildirilmiştir.

Peygamber (as): “Kulağınıza hayrı telkin eden bir ses duyarsanız o meleğin sesidir. Ona uyun. Şerri, kötülüğü telkin eden bir ses duyarsanız ona uymayın. O şeytanın sesidir” buyurarak bizi uyarmıştır.

Şeytan hayatın sonunda bile tuzak kurar; insanın imanını çalmak ve her şeyi mahvetmek için oyun oynar. Müslüman şeytanın bu oyununa gelmeyecek kadar uyanık olmalıdır. “Defol! Beni kandıramazsın” deyip onu kovmalıdır.

İmanı kuvvetli bir Müslüman’ı şeytan dünyaya meylettirip ibadetlerinden alıkoymak ister. Tam ibadete yöneldiği bir anda ona: “Sana daha fazla dünyalık lazım. Ne yersin ne giyersin ve nerede yatıp kalkarsın?” der. O da şu cevabı verir şeytanın tuzağına düşmez:

- Ölüm yerim, kefen giyerim. Mezarda yatarım, der. Şeytan bunun üzerine onu bırakır, başka zayıf bir Müslüman arar.



m. Dünyanın faniliğini bilmek gerekir.

İnsan, aczini bilir faniliğini anlarsa, ölüm ötesine uzanıp ölümsüzleşir.

Kur’an-da şöyle ifade edilir:

- “Her canlı ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.” (Al –i İmran: 185)

Dünya fanidir, aldatıcıdır. İnsan ömrü sınırlıdır. İnsanın gücü sınırlıdır. Başına geleceklerden habersizdir. Beklemediği bir anda ağzının tadı bozulacak, ölümle karşı karşıya gelecektir. Dünya imtihan yeridir. Bu hayatı yaşayan herkes ömrünün hesabını bir bir verecektir.

Müslüman için hayat pişmanlık vesilesi olmamalıdır. Onun için dünya hayatı ahiret hayatını kazandırmalıdır. Ve “keşke toprak olsaydım.ne olur Allah’ım beni tekrar hayat ver de dünyaya gönder de senin istediğin hayatı yaşayayım” diyenlerden olmamalıdır.

Müslüman kendisine geri dönmek ister misin? Denilse bile o buna razı olmamalı ve : “Rabbim, yaptığım güzel şeyleri bir daha yapamam, yaşadığım güzel hayatı tekrar yaşayamam endişesi taşırım, onun için burayı tercih ediyorum” cevabını vermelidir. Ölmekten korkmadığı gibi geri dönmek de istememelidir.



n. Ahirete hazır olmak gerekir.

Günümüz insanı ölümü, kabri ve ahireti hatırlamıyor. Ölenlerden ibret almıyor, ölmeyecekmiş gibi yaşıyor ve ölüme hazırlanmıyor. Mezar satın almayı, kefen alıp zemzemle yıkayıp bir kenara koymayı ahiret hazırlığı zannediyor.

Ahiret yolcusuyuz, hani ahiret hazırlığı?

Dünya yolculuğuna çıkarken her türlü hazırlığı yapan, çoluk çocuğuna; şunu unutmayın, şunu da alın diye sıkı sıkı tembih ederek yola çıkarken, ahiret akılda olmuyor. Ahiret yolcusu olduğumuz unutuluyor.

Dünyada mal mülk sahibi olmak için çırpınırken kabirdeki yerimiz, ahiretteki yerimiz düşünülmüyor.

Unutmayalım, ahiretteki her şey buradan gider. Orada ne ateş vardır ne de azık vardır. Hepsi buradan götürülür. Güllerde, cennet meyveleri da buradan gider. Bunlar ahiret yolculuğunun hazırlığıdır.

Bazılarının meczup, bazılarının evliya dediği Behlül dana perişan bir halde saraya gelir. Harun Reşit sorar:

- Hayrola böyle nereden gelirsin?

- Cehennemden.

- Ne işin vardı cehennemde?

- Ateş almaya gittim.

- Alabildin mi bari?

- Hayır, vermediler. Burada ateş olmaz. Herkes ateşini dünyadan kendi getirir, dediler der.

Cenab –ı Allah şöyle emreder:

- “Ahiret için azık hazırlayın” (Bakara: 197)

Ahiret hazırlığı yapılmamışsa nasıl kurtulunur? Kulluk yapmamış bir beden, yaşarmamış göz, katı kalp, pişmanlık veren hayat nasıl Allah’a arz edilir?

Her gece ölüp sabah dirilirken, uyarı ve ikaz durumunda olaylar her an olup dururken, neden ölüm hatırlanmaz?

Bir eli yağda bir eli balda her türlü lüksün içinde, yediği önünde, yemediği ardında böyle ahiret kazanılır mı? Cennet o kadar ucuz değil…

Ahiret endişesi ne kadar çok olursa, hazırlık da o kadar çok olur, güzel olur. Öyleyse bütün zevkleri bıçak gibi kesen ölümü unutmayalım. Ölümü unutmak, insanı günah işletir, harama bulaştırır. Yılanlarla, çıyanlarla geçecek kabir hayatını unutturur. Kabir azabını ve ahiret sorgusunu unutmak, insanı insanlıktan, insanı kulluktan uzaklaştırır. İnsana hak hukuk çiğnetir.

Öyleyse nasıl bir hayat?

Peygamber (as): “Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz” buyurmuş. Müslüman nasıl dirilmek ve nasıl muamele görmek istiyorsa öyle yaşamalıdır.

Öğretmen inanmıyormuş, öğrencilere inançsızlık telkin ediyormuş. Kandillerde, Ramazanda çocukların ağzına su dökermiş. Emekli olmuş, felç olmuş, bir meslektaşı sormuş:

- Hala inanmıyor musun?

- İnanmak istiyorum, ah bir inanabilsem, rahatlayacağım” demiş ağlamış. Buna ne denir? “Geçti, geçti” denir.

Adam “Nerede çalgı orada kalgı” der, eğlenceden eğlenceye koşarmış. Ölüm zamanı gelmiş, Kelime–i Şahadet getirmişler, duyduğu halde duyarsız, oralı değil.

Parmaklarını kıtlata kıtlata ölmüş.

Böyle bir hayat nereye götürür? İşte bu sona götürür.

Müslüman’ım diyen kendine gelmelidir. Aklını başına toplamalıdır. Yerde ve gökte Allah’ı zikreden canlı cansız varlıkları görmeli, yaratıcısına isyan etmeyen hayvanlara bakmalı, kendisine verilen kulluk görevini yer yüzünün halifesine yakışır şekilde yerine getirmelidir.

İmansız, amelsiz gitmek de insanın elinde, iyi bir sonla bu dünyadan ayrılmak da insanın elindedir.



o. Bid’attan ve bid’at ehlinden uzak durmak gerekir.

Bid’at, İslam dışı, Kur’an-ın ve Allah resulünün hadislerinin ruhuna uymayan davranışlardır, düşüncelerdir ve hayat tarzıdır.

Bid’at sapıklıktır. Bid’at işleyenlerin ameli kabul olmaz. Bid’at ehli, din icat eder. Kendine göre din ortaya koyar.

Müslüman, Allah’a ve onun peygamberine teslim olan kimsedir. Değil bid’at işlemek, bir yerde bid’at işleniyorsa o ortamı ve oradakileri terk etmelidir.



ö. Müslüman olarak Müslümanlara kardeş bilmek gerekir.

Cenab–ı Allah: “Müslümanlar kardeştir” buyurarak Müslümanları kardeş ilan etmiştir.

Müslüman, Müslüman’ı red etmez, terk etmez, aleyhine iş yapmaz. Müslüman’ı kardeş bilir. Grupçuluk, ayrımcılık Kur’an-ın ve İslam’ın ruhuna aykırıdır.

Peygamber (as): “Müslümanlar, bir vücudun parçaları gibidir; Biri rahatsız olsa, bütün vücut rahatsız olur.”

- “Müslüman Müslüman’ın hamisidir.”

- “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, iman: 93) buyurarak Müslüman’ın Müslüman’a karşı tavrının nasıl olması gerektiğini bildirmiştir.



p. Müslüman olarak sahabe gibi olmak gerekir.

Fazilet ve fedakarlıkları, İslam’a hizmetleri ile Allah’ın ve peygamberimizin sevgisini kazanmış, hatta cennetle müjdelenmiş sahabenin, yaptıklarını isterse her Müslüman yapabilir. Cennetlik alabilir. Bu yapılamaz değildir.

Nasıldı onlar:

- Onlar, önceki her kötülüğü terk ederek Allah’a inanmışlar ve resulüne bir daha o kötülüklere dönmeyeceklerine dair söz vermişlerdi.

- Onlar, İslam uğruna hicret etmişlerdi.

- Onlar, uğrunda ölecek kadar peygambere bağlıydı.

- Onların ölçüsü Allah rızası idi.

- Bir ayet iner veya Allah Resulü bir şeyi emreder ya da yasaklarsa hiç itiraz etmezler, tamam derlerdi. Peygamberin yaptığı şeyleri hayat tarzı yaparlardı.

- Onlar birbirlerini kendi ev halkı gibi kardeş kabul etmişti.

- Onlar İslam’a gönülden bağlanarak uğrunda cihad etmişler, hayatları boyuncu tebliğ etmişlerdi.

- Onlar, Allah Resulünü çok sevmiş, O’na uymuş ve kurtulmuşlardı.

Bugünün Müslüman’ı da Muhammed (as)’ın önderliğinde ve rehberliğinde kurtulan insan olmalıdır. İsterse bunu başarabilir.







r. Nasıl bir Müslüman olmalıyız?

Kur’an-da ve sünnette Müslüman tipi ve Müslüman kimliği tarif edilmiştir. Kısaca bazı örnekler vererek Müslüman’ın nasıl olması gerektiğini tarif etmiş olalım.

- Müslüman, yalnız Allah’a kulluk eder. Hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmaz, şirke düşmez. (Nisa: 36)

- Müslüman, Allah’tan korkar, Allah’ın emirlerini noksansız yerine getirir. Yasaklarından da kaçar. (Al –i İmran: 102)

- Müslüman, sadece Allah’a güvenir. Allah’a dayanır. İstediğini yalnız Allah’tan ister. (Fatiha: 5)

- Müslüman Allah’tan başkasından korkmaz. (Ahzab: 39)

- Müslüman, sabreder, şükreder, Allah’a asla isyan etmez.

- Müslüman, peygamberini sever, O’na itaat eder.

- Müslüman, Kur’an-a uyar, hayatını ona göre tanzim eder.

- Müslüman, daima Allah’ı anar, ibadetleri terk etmez.

- Müslüman, gururlanmaz, kibirlenmez, başkalarını küçümsemez.

- Müslüman hayrında şerrin de Allah’tan olduğunu bilir. Allah’a tevekkül eder.

- Müslüman, gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunu bilir.

- Müslüman, yalnız Allah’ı ve Müslümanları dost edinir.

- Müslüman, başkalarının hakkına saygılı olur.

- Müslüman, haya sahibidir, iffetini korur.

- Müslüman, Müslüman olarak yaşar, Müslüman olarak ölmek için çalışır.

Müslüman, bu ölçülere sığıp sığmadığına bakmalıdır. Bu vasıflar kendisinde var mı araştırmalıdır. Kendi kendine “Ben Müslüman mıyım?” sorusunu somalı “Nerem Müslüman, ben kime benziyorum? demeli, varsa bir yanlışlık düzeltmeli, varsa bir eksiklik gidermelidir.



s. Müslüman olarak ciddi işler yapmalıyız.

Müslüman, yüceler yücesine inanmış ve gönül vermiş kimsedir. Onun için bir kafirden, bir münafıktan farklı yaşar. Onun eğlenceye, oyun ve oyalanmaya vakti yoktur. Çünkü eğlence için yaratılmamıştır. Boş ve manasız şeylerle uğraşmaz. Hayatının her anını değerlendirmeye, hayatını dolu dolu yaşamaya çalışır.

Allah Kur’an-da şöyle uyarır:

- “Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine ve yasaklarına aykırı yaşamaktan sakının. Herkes ahireti için ne yaptığına baksın.” (Hasr: 18)

Her Müslüman kendini hesaba çekmelidir:

- Bu güne kadar Allah için ne yaptım?

- Bugün ne yaptım?

- Yarın ve sonraki hayatımda ne yapmayı düşünüyorum?

- Nefsim için ne yaptım? Allah’ın kulları için ne yaptım? Allah için ne yaptım? Dünya için ne yaptım? Ahiret için ne yaptım?

Bu sorular cevaplandırılmazsa, insan hayatın boşluklarını dolduramaz.

Allah Resulü bizi şöyle uyarıyor:

- “İyi işler yapmakta acele ediniz. Yoksa;

- Unutturan fakirliğimi,

- Azdıran zenginliğimi,

- Dengenizi bozan hastalığımı,

- Saçmalatan ihtiyarlığımı,

- Ansızın gelecek ölümümü,

- Gelmesi beklenen Deccalımı,

- Kıyameti mi bekliyorsunuz? (Tirmizi: 2307)

* * *

- “Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bilin:

- İhtiyarlıktan önce gençliğin,

- Hastalıktan önce sağlığın,

- Fakirlikten önce zenginliğin,

-Meşguliyetten önce boş zamanın,

- Ölümün gelmesinden önce hayatın değerini bilin.”

* * *

- “İyi amel işlemekte acele edin. Yakında karanlık geceler gibi sapıklıklar ortaya çıkacak. Basit bir dünyalık için dinden taviz verilecek. Bunun için de sabah mü’min, akşam kafir, akşam mü’min,sabah kafir olunacak.” (Tirmizi: 2196)

* * *

- “Helak olanlar cehennem azabı içinde: “Rabbim bizi tekrar gönder de iyi işler işleyelim” derler. Allah onlara: “Size düşünecek kimsenin düşünüp, iyi işler yapacak kadar ömür vermedik mi?” der. Size uyarıcı gelmedi mi? Denir. (Fatır: 37)

Şimdi düşünelim ve soralım:

- Bize verilen ömre sahipken iyi işler yapıyor muyuz?

- Müslümanların hayır dualarını alıyor muyuz?

- İnsanlar ardımızdan kurtulduk mu? diyecekler veya aramızda olsaydı, kaybettik mi? diyecekler. İşte böyle şeyler insanın ciddi işler yapıp yapmadığını gösterir.

İnsan hayatı boyunca ya hayır kapılarını çalar, ya da şer kapılarını çalar. Hangisinin önünde durduysa ona o kapı açılır. Acaba biz hangi kapının önündeyiz ve hangi kapıyı çalıyoruz? Bize hangi kapı açılacak?..

İnsanın kendine soracağı önemli sorulardan biri de şudur: “Hizmet eden miyim? Hizmet edilen miyim? Kurtulmak isteyen hizmet eden olmalıdır. Kime?

- Kendine, ev halkına, Allah’ın kullarına hizmet etmeli.

- Allah’ın dinine hizmet etmeli,

- Hizmet edenlere hizmet etmelidir.

Müslüman, sevap kazanmanın yollarını aramalıdır. Bunun için önce iyi niyet taşımalıdır. Müslüman’a tebessüm bile sadakadır. Müslüman’ın Müslüman’la samimi olarak musafahalaşması, günahlarının bağışlanmasına neden olur. Dargınların barıştırılması, insana sevap kazandırır. İnsanlara yardım, Allah’tan yardım görmeye neden olur. Allah’tan merhamet görmek isteyen, Allah’ın kullarına merhamet etmeli, hoşgörülü davranmalıdır.

Bunlar zor işler değil.

Bir sahabe peygamber (as)a sorularım var der. Allah resulü sor bakalım, deyince sorar, peygamberimiz de cevap verir:

- İnsanların en alimi olmak istiyorum.

- Allah’tan kork.

- İnsanların en zengini olmak isterim.

- Kanaatkâr ol.

- İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum.

- İnsanlara faydalı ol.

- İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum.

- Kendin için istediğini başkaları için iste, kendin için istemediğini başkaları için isteme.

- Allah’a yakın olmak istiyorum.

- Allah’ı çok an, çok zikret.

- İyi hal sahibi olmak istiyorum.

- Allah’ı görüyormuş gibi ibadet et.

- İmanımın kuvvetli olmasını istiyorum.

- Ahlakını güzelleştir.

- Allah’a itaat eden olmak istiyorum.

- Farzlarını terk etme.

- Günahlardan temizlenerek Allah’ın huzuruna çıkmak istiyorum.

- Tevbe istiğfarını çok yap.

- Mahşer günü önümün aydınlık olmasını istiyorum.

- Kimseye zulmetme, kalbini kırma.

- Allah’ın rahmetini istiyorum.

- Merhamet et ki, Allah da seni acısın.

- Allah’ın rızkımı bol vermesini istiyorum.

- Besmeleli ve abdestli olarak çalış.

- Ayıplarımın yüzüme vurulmasını istemiyorum.

- Sen başkalarının ayıbını yüzüne vurma.

- Kalbimin yumuşamasını, günahlardan arınmasını istiyorum. Ne yapayım?

- Göz yaşı kalbi yumuşatır ve günahlardan temizler.

İşte sahabenin kurtulma çabaları. Bütün Müslümanlar elde fırsat varken kurtuluş yollarını ve çarelerini araştırmalıdır.

Günahkar olduğunu düşünen biri, İbrahim Ethem’e gelerek “Öğüt istiyorum” diyor. Aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:

- Allah’a isyan ederken O’nun rızkını yeme.

- Yemezsem nasıl yaşarım?

- Öyleyse ne diye isyan ediyorsun, etme.

- Allah’a isyan edeceksen onun mülkünde oturma.

- Mülk Allah’ın, nereye giderim?

- Öyleyse itaat et, isyan etme.

- Eğer Allah’a isyan edeceksen, seni görmesin.

- Allah’ın görmediği yer mi var?

- O halde O’na isyan etme, ona kulluk yap.

- Son nefesini vereceğin zaman Azrail’i kov; hazır olmadığını söyle.

- Nasıl kovarım, nasıl mühlet isterim?

- Öyleyse ölüme hazır ol. Öğütlerini verir.

Sen de ey Müslüman, günah işlerken, Allah’a isyan edeceğin zaman çok iyi düşün. Ahiret hazırlığını sona bırakma. İbadeti geciktirme, terk etme. Tevbe etmeyi, günahlardan dönmeyi geciktirme. Kısacası kurtuluşu geciktirme. Nasıl kul olman gerekiyorsa, öyle bir kul ol. Müslüman olman neyi gerektiriyorsa, onu yap, kurtulursun.











 
  Bugün 1 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol